Belli bir tarihi beklemek (18 e girince, sınav geçince, öğrencilik bitince, işe başlayınca, evlendikten sonra, çocuk olduktan sonra, çocuklar okula başladıktan sonra, çocuklar evlendikten sonra, emekli olduktan sonra vs.) insan tabiatına aykırı olduğu kadar insanın kendi kendine geliştirdiği en büyük hapishane metodudur. Hep bir şeylerin gelmesini beklemek ve yapmak istediklerimizi bu gelecek şeye göre planlamak kendimizi dizginlemekten başka bir şey değildir. Halbuki hayat o kadar kısa ki. Ruhunuzu tatmin edecek hiç bir şey için ne geç ne de erkendir. Şu an, içinde bulunduğunuz şu an tam zamanıdır...
Önümüze modern yaşam hep bir engel koyuyor. Kendimizi sosyal baskının dışına itip dışarıdan bakmaya fırsat tanımıyoruz. Hep birilerinin istediği insanız. Kimse size "siz ne istiyorsunuz" diye sormaz, hatta o baskıya o kadar yeniğiz ki biz bile kendimize ne istediğimizi sormayız. Hoş bu soruyu sorsak bile verilen cevaplar gene vicdanımızdan, ruhumuzdan değil de sosyal baskının altındaki bizden geliyor. Kendimizi kalıpların dışına itemiyoruz. İşte bunu yapabilmiş, sosyal hapishaneden kurtulmuş insanlar var. Her geçen gün sayıları da artıyor. Hepimiz onları hayretle, imrenerek ve hatta kıskanarak takip ediyoruz. Bir bakmışsınız her şeyi bırakıp Afrika'da bisikletiyle turlayan bir adam çıkıyor karşınıza, bir daha bakıyorsunuz Japonya'dan birisi selam yolluyor. Yakmış tüm gemileri giderken. Belki bu insanlar uç noktadalar ama en azından biz de kendimizce ne modern hayatın getirilerini tamamen reddederek ne de tamamen kendimizi onun kölesi yaparak yaşamamak adına yollara çıkıyoruz. Yolda tek bir gayemiz var; yolda olmak, anı hissetmek, gündelik telaşlardan uzak kalmak ve anı biriktirmek. İnsanın yaşının kaç olduğuna değil, biriktirdiği anılara ve yaşadığı tecrübelere bakın...
Yorumlar
Yorum Gönder
Zaman ayırıp yorum yaptığınız için teşekkürler.