Bir gezi rotası daha.
Yalova – Çınarcık - Sudüşen
Şelalesi – Dipsiz Göller - Delmece Yaylası – Selimiye – Hayriye – Karacaali – Büyük
Kumla – Gemlik - Kurşunlu Cumhuriyet –
Mudanya
Daha önce şelaleler bölgesine
kadar gittiğim bu rotayı Taz Dağlarını aşarak yaylaları görerek tamamlayıp Mudanya’ya
kadar gitme niyetindeydim. Yola çıkmadan önce beni ciddi bir tırmanışın
beklediğinin farkındaydım. Üç arkadaş daha bana katılmak istediklerini
söylediler ve bir Şehir bisikleti üç yol bisikleti ile yola çıktık. Pendik
iskeleden günün ilk Yalova feribotuna biletlerimizi aldık ve yola koyulduk. Yalova’da
bir börekçide kahvaltımızı yaptık. Bu feribotlarda simitin 6 TL ye satılmasına
bir türlü anlam veremiyor ve ne kadar aç olursam olayım kendimi keriz gibi
hissettiğim için feribotta hiçbir şekilde alışveriş yapmıyorum. Bu yüzden
Yalova’da kahvaltı molası vermeye mecbur olduk. Börekler afiyetle yendikten
sonra klasik Çınarcık yolculuğumuz başladı. Bu hattı daha önce iki kez
geçtiğimiz için mental açıdan yeterince hazırdık. Ancak ekip arkadaşlarımızdan
bir tanesi sabah Pendik iskeleye Kadıköy’den binerek geldiği ve kondisyonu da
her ne kadar yaşına göre iyi olsa da bu yol için yeterli olmadığı için
Çınarcığa beklenen tempoda ulaşamadık. Buna rağmen klasiğimiz olan Çınarcık
iskele karşısındaki çay ocağında soda ayran işini hallettik. Havanın çok sıcak
olacağını bildiğimizden, dağda bayılıp kalmaktan korkan arkadaşlar ikişer soda
ayran içti. Soda ayranın ne olduğunu izah etmekte zorlansak da kahveciye, mevzu
bir şekilde çözüldü. Çınarcık’tan dönme niyetinde olan abimiz kendinde gerekli
olan enerjiyi hissetti ve muhabbetten kopamayıp bizimle yola devam etti.
Teşvikiye çıkışında son su muz takviyesini yapıp kendimizi yola vurduk.
İnanılmaz manzaralar eşliğinde zirveye çıktık. Ekibin kondisyonu birbirinden
farklı olduğu için sürekli bir birimizi bekleme durumumuz oluşsa da, sıcaktan
eriyen asfaltta ilerlemek imkansız hale gelse de bir şekilde şelalelere kadar
çıkmayı başardık. Orada çay eşliğinde bisküvi yedikten sonra yaylaya kadar
devam ettik. Yaylada tam da enerjimizin tükendiği anda güzel bir Açıkhava lokantasına
denk geldik. Kilosu 60 tl olan köfteden afiytle yedik. İki sürahi ayran ve
dörder kez çay içip geniş geniş istirahat ettik.
Yayla beni mest etti. Benim
gördüğüm klasik yayla evleri taştan olurken burada ağaç yapılar mevcut. Evet,
tahta evler ve geniş düzlük. Yaylayı geçtikten sonra biraz tırmanış ve uzun
inişler var. Yolları, yayla yolu olması sebebiyle çok bozuk, dikkatli inmek
lazım.
Baharın yeni yeni girdiği, her yerden suyun fışkırdığı dönemde gitmekle Temmuz’da gitmek arasında büyük bir fark varmış. Belki artık kaynayan sular yok ama ağaçlar öyle yeşermiş ve yolu öyle kapatmış ki, doğal gölgeliklerin altında ve eşsiz manzara eşliğinde pedallamak inanılmaz bir zevk.
Baharın yeni yeni girdiği, her yerden suyun fışkırdığı dönemde gitmekle Temmuz’da gitmek arasında büyük bir fark varmış. Belki artık kaynayan sular yok ama ağaçlar öyle yeşermiş ve yolu öyle kapatmış ki, doğal gölgeliklerin altında ve eşsiz manzara eşliğinde pedallamak inanılmaz bir zevk.
İniş işi bitti ve Büyük Kumladayız.
Bundan sonrası tam bir macera. İnternette gördüğünüz sahil yolunu kullanmak büyük bir risk. Yollar inşaat sebebiyle hep kapalı. Kah birden bir plaja çıkıyor, kah kalabalık içinde gidiyorsunuz ve birden bir şantiyenin içine giriyorsunuz. Sahile
indikten sonrası benim için zevk ve keyiften ziyade bir eziyete dönüştü.
Aklınıza bulunsun sakın rampalardan ve trafikten korkup da çevre yolunu terk etmeyin.
Zamandan kazanamadığınız gibi sürekli saçma sapan yol tadilatlarından karşılıklı
akan trafiğin içine giriyorsunuz. Bundan sonrası için de anlatılacaklar var ama
orası biraz özel olduğundan burada bırakıyorum. Her türlü aksiliğe rağmen ilk fırsatta bu rotayı
tekrar ve bilinçli bir şekilde yapmaya niyetliyim.
Yorumlar
Yorum Gönder
Zaman ayırıp yorum yaptığınız için teşekkürler.